Sayfalar

HAKKIMDA

“Çadırdan çıkarak başladığım ve müthiş geçmeyen tek bir günüm bile olmadı” böyle söylemiş ve yazdırmıştı adını  Cort Müller.

     Kimine göre bir yaşam tarzı, kimine göre yazları sırf çocukları eğlendirebilmek için gidilmesi zorunlu tatillerin, "harcama azaltma" yöntemi. Kimilerine göre ise " varlıklı, hayatta hiç bir şeyi dert etmeden yaşayan insanların şımarıklığı"
Peki neydi bu işin sırrı, niçin insanlar parasını ödeyip etraflarında pervane olan garsonlar, onları eğlendirmek için koşuşturan animatörlerden vazgeçip, bulaşık yıkama sırasına girmeyi, yanmış odun isinin sindiği elbiselerle gezmeyi, gece uyurken çeşitli iki  ve dört ayaklı hayvanların tehdidini düşünerek uyumayı göze aldıran şey...

    Kişiden kişiye değişse de bunun cevabı aslında yaşamak zorunda bırakıldığımız sanallıktan kaçış'ta gizli....

 Gerçek olanın yaşadığımız olmadığını, çabalarımızın, çalışmalarımızın, koşuşturmacalarımızın hepsinin bize sonradan öğretilen sanal şeyler olduğunu düşündünüz mü hiç?

    Bize öğretilen ve gerçek olduğu söylenen yaşamda, hiç durmadan, nefes almadan düşünmeden, sadece yapmamız gereken görev ve ödevleri tamamlamak için oradan oraya savruluyoruz, sabah gözümüzü bir dikdörtgen prizma içinde açıyoruz, başka bir dikdörtgen prizmada kişisel temizliğimizi yapıp diğer bir dikdörtgen prizmada çay kahve eşliğinde günlük haberlere bakıp, yine bir dikdörtgen prizma ile başka bir dikdörtgen prizmaya gidiyoruz, bize öğretilen "iyi ve kaliteli yaşam" için burada günümüzün önemli bölümünü geçirdikten sonra yine bir dikdörtgen prizma ile  sabah uyandığımız dikdörtgen prizmanın içine gidiyoruz... çocuklarla oyunlarımızı sevdiğimiz insanla gün içinde yaşadıklarımızı burada konuşup yeni bir çalışma gününe hazırlanmak için yine böyle bir prizmanın içinde yatıyoruz... Bize güzel ve doğru olarak "öğretilen" bu esaret için gezip durduğumuz dikdörtgen prizmalardan bahsetmiyoruz bile...

     Bu nedenle de aslında doğada bulunmayan ama bizlerin yaşamak zorunda bırakıldığı hayatlar için tariflenmiş psikolojik tanımlarla boğuşup duruyoruz... İnanmak zorunda hissettiğimiz siyasal düşüncelerimizi deneyimlerimizden eleyip süzgeçten geçirmek yerine, basma kalıp öğretilenler ile yaşamaya çalışıyoruz. Çoğu zaman da inanmaya çalıştıklarımızla hayatın akışı birbirine tutarlı olmayınca işte o zaman sonradan  tariflenmiş psikolojik tanımlarla boğuşmaya başlıyoruz... Herkesle görüşmemiz zorunluymuş gibi görüşmeyince asosyal oluyoruz, herkesten farklı bir konuda kaygı taşımaya başladıysak Kaygı Bozukluğu ile boğuşuyoruz, diğerlerine göre biraz fazla hareketliysek hiperaktivite ile mücadeleye başlıyoruz. Bu sonradan öğretilen durumları da çocuklarımıza miras olarak bırakıyoruz 1 yaşından 3 yaşına kadar evde oturan, 3 yaşından 6 yaşına kadar anaokulunda boyama yapıp küçücük oda da sıkış tepiş oturtulan çocuklarımız, 6 yaşında  nispeten biraz daha geniş alan bulup koşuşturduğunda, ilk defa bu kadar büyük bir alana sahip olan çocuğumuzun koşullarını göz ardı edip,  hiperaktif, olduğunu düşünmeye başlıyoruz, Ya da çocuğumuza o güne kadar hayatı öğretirken tercih ettiğimiz yöntemin farklılığını düşünmeden öğrenme bozukluğu olduğu üzerinden panik yaşamaya başlıyoruz...

    Doğada hiperaktivite diye birşey yoktur... Doğa da güneşe doğru yükselerek büyümesi gereken bir karaçam ağacını yerde enlemesine büyüdüğünü gözlemleyemezsiniz. Aynı şekilde aşırı hareketlilik bozukluğu olan, yerinde duramadığı halde avlanmak için pusuya yatması beklenen leoparın sırf bu eylemi gerçekleştirebilmesi için  bir sürü ilaç kullandığını da göremezsiniz. Amuda kalkmış elleri üzerinde gezen bir koala olmayacağı gibi, hiperseksüalite sorunu yaşayan "Satiriasis" tanımlı bir erkek panda ya da "Nenfomani" teşhisi nedeni ile ormanın "yollusu" olmuş bir dişi panda göremezsiniz.Bunların hiçbirinin doğada bir karşılığı yoktur.  Çünkü doğada zaman kavramı 24 saat esasında işlemez, mevsimsel takvim vardır. ama günler diye bir kavramın olması söz konusu bile değildir... pazar günü hafta tatili ilan edip avlanmayı red eden bir aslan ya da cumartesi gününü ibadete ayıran bir ayı söz konusu olmadığı gibi bir ağaçta hep birlikte öten kuş sürüsünün güzel ötmesi sebebi ile o sürüdeki "atanmış" lider kuşa tebrikler çok güzel öttürdün diye övgü dizildiğini de göremezsiniz...

       İşte bu ve benzeri senaryoları düşünmeye başladığında, yaşadığın hayatta karşı bir "kaçış planı" yapılmaya başlanıyor...

      Şanslı olanlar ebevylerinden bu kaçış planlarını erken yaşta öğreniyorlar, şanssız olanlar da sonradan bu  planlara dahil olmaya çalışıp nasıl yapılır kısmını araştırmaya başlıyorlar... bu araştırmalarda genelde internet üzerindeki web sitelerdeki deneyimleri okuma noktasında kesiyor ve  doğaya kaçışın bir methodu olarak kullanılan araçlar devreye giriyor. Bu noktada land rover  üretimi araçlar ile tanıştım... bir süre 110 sw ,sonra başka bir 110 derken landrover 88 yada diğer adı ile series ler girdi hayatıma  ilk " the bilo" ile başlayan serüvenim şimdi de "bizon" la devam etmektedir. Doğaya kaçış için planlanan bu araçlar hayat içerisindeki sanallıktan kaçışında aracı olduğunu öğrendiğim günden beri bu defender ve seriesler ile ilgilenmeye, söküp takmaya, onarmaya başladım.. önceleri işçilik parasından tasarruf amacı ile yöneldiğim bu eğilim bir süre sonra hayatın sanallığına karşı bana dayanma gücü verdiğini keşfettiğim günden beri de bir ibadet biçimi yada bir terapi yöntemi olarak hayatımda var olmaya başladı...

        Hiçbir deneyimim, hiç bir birikimim olmamasına rağmen, sadece çevremdeki insanlara bu araçları anlatabilmek adına acemice yazılar yazmaya çalışıyorum genelde de konuşur gibi yazıyorum ki araçlarımız gibi basit ve sade olsun.  

       Amacım; bizim kullandığımız bu araçların, bir ruhu olduğunu, araca sahip olmakla işin bitmediğini, çünkü amacımızın "araç sahibi olmak" olmadığını anlatmaya çalışmak. 

      Bununla birlikte de bu araçların aslında bir ustaya ihtiyaç duymadan, yedek parçaları olması gereken fiyatan temin edip, olması gereken fiyattan satılan aksesuarları satın alıp, sadece ve sadece manuel kitapçıkları ve servis katologlarını inceleyerek, basit takımlarla kendimizin de restore edebileceğimizi, hazırladığım videolar çektiğim fotoğraflar ve yazmaya çalıştıklarımla olabilirliğini herkese gösterebilmek için ortak olarak tuttuğumuz  kendi gayretlerimiz ile harcamalarımızdan kısarak kurduğumuz Hobi Atölyesinde kendi araçlarımızı şaseden itibaren  toplayarak bütün çevreme deneyimlerimi aktarmaya çalışıyorum...


         Tabi ki bu gayretimin bu kendimle inatlaşmanın da bir meyvesi olacak. Uzun vade de yapmak istediğim, benim gibi series sahibi arkadaşlarla uzun bir yolculuk planlamak , bu nedenle de aracımı hazırlarken uzun yola gidecekmiş değişik iklimlerde yol yapacakmış gibi düşünüp hazırlamaya çalışıyorum...